NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
مُوسَى بْنُ
إِسْمَعِيلَ
حَدَّثَنَا
أَبَانُ
حَدَّثَنَا
قَتَادَةُ
أَنَّ
عِكْرِمَةَ
حَدَّثَهُ
أَنَّ ابْنَ
عَبَّاسٍ
قَالَ أُثْبِتَتْ
لِلْحُبْلَى
وَالْمُرْضِعِ
İbn Abbas (r.)'dan;
demiştir ki:
(Bu âyet Bakara 184)
hâmile ve emzikli için sabittir, (neshedilmemiştir).
İzah:
Tirmizî, savm; Ebû
Dâvud, savm; Nesâî, sıyâm; İbn Mâce, sıyâm
Bu rivayet Bakara 184.
âyet-i kerimesinin, hâmile ve emzikli kadınlar hakkında sabit olduğuna, onların
oruç tutmayarak, fidye verebileceklerine işaret etmektedir.
Hadisin zahiri, hamile
ve emziklilerin, çocuklarına bir zarar geleceğinden korkarlarsa, oruç tutmayıp
fidye verebileceklerine delâlet etmektedir. Bu İbn Abbas, İkrime, Katâde ve
İbn Ömer'in de görüşlerim teşkil etmektedir.
İbn Cerir
et-Taberî'nin, Said b. Cübeyr'den naklettiği bir habere göre İbn Abbas şöyle
demiştir; "Hamile kendi canı için, emzikli de çocuğu için korkarlarsa,
ramazanda oruç tutmazlar. Her günün yerine bir yoksul doyururlar ve bu oruçları
kaza etmezler."
Yine İbn Cerir, Nafi
kanalıyla İbn Ömer'den de buna benzer haberler nakletmiştir.
Hanelilerle Ebu Sevr'e
göre, hâmile ve emzikli kadınlar, kendilerine veya çocuklarına bir zararın
gelmesinden korkarlarsa, oruç tutmazlar, imkân bulduklarında kaza ederler,
ayrıca fidye vermeleri gerekmez. Çünkü bunlar, hasta gibi bir özürden dolayı
oruç tutmamışlardır.
Hasta veya yolculukta
olan kimse başka günlerde, oruç tutamadığı günler sayısınca (kaza etsin)"
âyetinde, özürlü oldukları için oruç tutamayanlardan sadece kaza etmeleri
istenmekte, fidyeden bahsedilmemektedir.
îmam Mâlik, hâmile
konusunda Hanefilerle aynı görüşte ise de, emzikli hakkında farklı
düşünmüştür.
İmam Malike göre emzikli
eğer, çocuğuna ya da kendisine bir zararın gelmesinden korkar, çocuğuna süt
annesi tutacak para da bulamazsa, oruç tutamaz. Sonradan hem kaza eder hem de
hergün için bir fidye verir.
İmam Şafiî ve Ahmed b.
Hanbel'e göre hâmile veya emzikli kendi canlarına veya kendileri ile birlikte
çocuklarına bir zararın gelmesinden korkarlarsa oruç tutamazlar, sonradan
sadece kaza ederler. Ama korkuları sadece çocukları açısından ise, hem kaza
etmeleri hem de hergün için bir fidye vermeleri gerekir.
Bunların kazayı gerekli
kılmaları hâmile ve emziklinin hastadan daha düşkün olmaları, fidyeye gerekli
görmeleri de onların oruca muktedir olmaları yönündendir. Delilleri, âyet-i
kerimesidir.
Fidyeyi gerekli
görmeyip sadece kaza ile iktifa edenler, bu gurubun görüşlerini şu şekilde
cevaplandırmışlardır:
1. âyetinde, nun
başında gizli bir lamelif vardır o zaman mana "oruca dayanabilenler" değil, "dayanamayanlar" olur. Bu
caizdir. Kur'an'da başka örnekleri vardır.
2. Böyle bir takdir
yapılmasa bile yine onlar için delil olamaz. Çünkü hemen sonra gelen "oruç
tutmanız sizin için daha hayırlıdır" nazmının delaleti ile anlaşılıyor ki
oruçla birlikte fidye vermek tamamen arzuya bırakılmıştır, ikisini bir araya
toplamanın gerekliliği istenmemektedir.
3. Bu âyet; âyetiyle
neshedilmiştir.
4. Eğer fidye gerekli
olsaydı, tutulmayan orucu telâfi için vâcib olacaktı. Kaza ile bu telafi
mümkün olduğuna göre ayrıca fidyeye gerek yoktur. Nitekim hastaya ve müsafire
fidye emredilmem iştir.
Oruç tutamayacak
derecede ihtiyar olanlar oruç tutmayabilirler. Bunlar ulemânın büyük
çoğunluğuna göre tutamadıkları hergün için bir fidye verirler. Ancak imâm
Mâlik, bu durumda olanların fidye vermeyeceklerini söyler. İmam Şafiî'nin bir
görüşünün böyle olduğu da Önceki hadisin şerhinde belirtilmişti.
Fakat bu görüş selefin
icmâ'ına muhaliftir. Nitekim ashâb-ı kiram çok ihtiyar olanlara fidyeyi gerekli
görmüşlerdir.